31 Ocak 2010 Pazar

Görmedim duymadım bilmiyorum...



Çok düşünme yazacakken parmaklarım beynimden bağımsızmış gibisine "çok düşündün" yazıyor. Bazan beynimin beynim kontrolünden çıktığını fark ediyorum o nasıl oluyor demeyin henüz ruhuma dokunamadım, resmini göremedim yani elimdeki tek somut beynimken ruhsuz olduğumu hiç inkar etmiyorum :)
Kanlı canlı, elle tutulur ve de gözle görülebilir.
Sıksan kan damlar yani o derece!

Zaman yolcusunun karısı



Bugün herkesin aman izlerken ne ağladık, baştan sona acaip duygusaldı dedikleri"Zaman yolcusunun karısı" nam-ı orjinal " The Time Traveler's Wife" filmini izledim.

Ağlamaya ihtiyacım vardı.
Heyecanla izlemeye koyuldum.
Belki de çok beklentili olduğum içindir ama son dakikalarına kadar beni taa buramdan vuracak bir sahne bekledim ama bulamadım.
Öyle bir sahne olmalıydı ki gözlerimin dolmasına derin nefes alarak veya tavana bakarak mani olamamalıydım ama heyhaaat nerdee?
Son sahnelerde filmi yorumlayan arkadaşlara ayıp olmasın diye hüzünlendim.
Film beni ağlatmadı- sanırım odunlaşıyorum artık çok canım acımıyor- ama düşündürdü.
Hepimiz zaman yolcusuyduk aslında.
Birilerinin hayatında anlamlı veya anlamsız izler bırakan zamanın yolcuları...
Zaman geçer tik tak tik tak...
Kendimi zaman yolcusunun bekçisi gibi hissediyorum, kafam bir gidiyor bir geliyor :)

26 Ocak 2010 Salı

Bir kedinin cesur dirilişi....






"İnsan coğrafyasın tehlikeli sularındasın.
Yazmalısın bunları." dedi Zek.





Tamam yazmalıydım ama klavyem artık eskisi gibi şen değildi, eskisi gibi mizah yönünden yaklaşamıyordum olaylara, kişilere ve nesnelere.
Düşünmekten korktuğum şeyler bile özgürleşiyor bir anda yazıya dökülüyordu.
Korkuyorum Zek.
Düşünmekten korktuğum düşünceler zihnimi kuşatacak yazınca, çok korkuyorum.
"Korkma!" dedi.
İstiklal Marşının ilk dizesini hatırla, korkma diye başlar. Bu kelimenin verdiği güveni başka hiçbir söz dizini veremez.
Haklıydın.
Dün günah çıkarttım Zek ile.
Ağladım, sızlandım.
2 saat de odamdan çıkamadım.
Gözlerim kızarmış ve şişmişti.
Ve kimseye neden ağladığıma dair hesap vermek istemiyordum. Ağlamaktan gereksiz bir erkek çocuk gururu ile utanmışımdır.

Hani Sezen'in bir şarkısı var " Ağlamak güzeldir" diye ona kocaman, ağız dolusu bir "hadi ordaaaan" demek istiyorum.
( Zaten bir ara Sezencim ve eserlerine dair yorumlarımı içeren yazım olacak bekleyin.)

Ağlamak sevinçtense güzeldir yoksa insanı krizden krize sokabilir yalnız kaldığında.

Hmmm bir de ben ağlarsam böyle hıçkıra hıçkıra ağlamak gerektiğine inanırım,sarsılmalı omuzların..
Herşeyi tutku ile yapmak gerek arkadaşım :)

Hani ağlarken daha da güzelleşen tipler var ya filmlerde deli oluyorum, gülüyor musun ağlıyor musun rolünün hakkını ver kardeşim :P
Böyle burnun aksın, şişsin patlıcan gibi... Gözyaşlarınla burun akıntın birbirine karışsın falan :)
Rimelin aksın sonra... Suya dayanıklı rimelmiş yalan ya gözyaşına dayanamayanı yok denedim valla.
Ağlamanın anatomisini yazarım ben ya hu! :P

Neyse nerden bu konuya geldik. Hmm dün Zek'e günah çıukartırken delice ağlamak geldi içimden...Önce derin nefes aldım, ağlama ağlama diye iç sesim telkinlerde bulundu ama sonra hem yazdım hem ağladım.
Şimdi durum nasıl?
Gözlerim çok ağrıyor ama sular sakin.
Çenem düştü sadece ve tekrar yazmaya başladım.
Kimler nasiplenecek yoksa yine yazarken kendimi mi dar ağacına götürene kadar yargılayacağım bilmiyorum.
Nasıl olsa bu öğretilmiş ve hakkı ile öğrenilmiş çaresizlik duygusu ile herşeye hayırlısı buymuş demeye alıştık.
N'olursa olsun "Kısmet!" deyip geçeceğiz.